Yaşım 8’den büyük değil. Ankara’da Emek mahallesinde yaşıyoruz. Oturduğumuz sokaktaki komşularımıza ait sadece iki araba var, gün boyu yoldan geçen araba sayısı da bir elin parmaklarını geçmez. O vakitler sokaklar bizim oyun alanlarımız. Saklambaç, birdirbir, yakan top… Bunlar kız-erkek ortak oyunlarımız. Bir de kızların oyunları, erkeklerin oyunları diye ayrılıveriyoruz zaman zaman… Kızlar evcilik, doktorculuk, öğretmencilik oynarken; erkekler genellikle top peşinde koşturuyorlar. Dört büyükçe taş bulup iki kale kurmak yeterli sahayı oluşturmak için. Bir kız çocuğuyum, öyle erkek Fatma diye nitelenen kızlardan da değil, saçlarım uzun, elbise falan da giyiyorum yani… Ben mahalle oyunlarında cinsiyetler konuştuğunda futbol oynayan erkeklerin yanında oluyorum genellikle. Garipseniyorum…
Toplumsal çerçevede kodlanmış cinsiyet rolleri ve bunların eşlik ettiği karşıtlıklar bize doğumdan itibaren öğretilmeye başlanır: erkek bebeğe mavi, kız bebeğe pembe giydirilir misal...
Ve bu ikili karşıtlık inşaları bir süre sonra bizde “hep öyleymiş” hissi yaratır. Söz konusu çocuk oyunları olunca da evcilik kız oyunu, futbol erkek oyunu değil midir? Değişmez bir gerçek olarak algılanmaz mı bu? Oysa tarih defalarca yalanlamıştır “değişmez gerçekleri”… Gerçekler zaman dilimleri içinde değişir ve akışkandır. Alın size mis gibi örnek: Topuklu ayakkabı 10. Yüzyılda Pers Krallığı’nda ilk ortaya çıktığında erkek ayakkabısıydı ister inanın ister inanmayın… İnanın siz yine de öyleydi.
Evet garipseniyordum futbol oynamak istediğimde, “erkek oyunu” idi çünkü. Üstelik de ben hepi topu mahalle arasında oynuyordum. Nettie Honeyball neler hissedip, yaşamıştı acaba? Kim bu Nettie Honeyball derseniz; FIFA’nın dünya üstünde ilk kadın futbolcu olarak kabul ettiği isim o...
1800’lerin ikinci yarısında doğmuş ve “futbol sadece erkeklerin tekelinde değildir” demiş, demekle kalmamış eyleme de geçirmiş söylediklerini Honeyball. Nasıl yapmış peki bunu? 1894 yılında gazetelere ilan vermiş: Kadınların futbol oynayacağı bir kulüp kurmak niyetini paylaşmış. Bu çağrı karşılık da bulmuş kısa sürede. Yüreği futbol ateşiyle dolu kadınlar bir araya gelip “British Ladies’ Football Club”ı kurmuşlar. İnsan hiçbir şey araştırmamış bile olsa hayal edebiliyor ne çok emek verdiklerini, mücadele ettiklerini; düşünsenize formalarını bile elleriyle dikmişler. İşte böyle başlıyor hikâye; sonrası yokuşlar, zikzaklar, yasaklamalar, dikenler, inişler-çıkışlarla dolu...
Zorlu süreçlerden geçti, geçmeye de devam ediyor kadın futbolu hem dünyada hem Türkiye’de.
Giderek artan seyirci sayısı, eşit gelir tartışmaları, cinsiyetçi yaklaşımların sorgulanması ve adımlar atılmaya çalışılması olumlu çabalar şüphesiz fakat hem çok genel hem de çok cılız aksiyonlar bunlar.
Yapılması gerekenler çok, yol uzun. Misal kadın futbolu demek bile cinsiyetçi bir yaklaşım, misal erkek futbolcular ile kadın futbolcuların aldığı ücret arasında dağlar kadar fark var, misal federasyonların kulüplere aktardığı kaynak noktasında yeniden ve yeniden düşünülmesi gereken pek çok konu var, misal sporcu ve antrenör eğitimlerinde dizayna ihtiyaç var, misal scouting yapılanmasını kız çocukları için de düzenlemek şart...
Sayfalarca yazılır bu örnekler. Sayfalarca da yazacağız zaten. Bu bir “merhaba” yazısı olsun istedim, sonraki yazılarımda aklım yettiği, dilim döndüğünce, benim penceremden göründüğünce dertleri de dermanları da aktaracağım buradan.
Ve bu noktada “Women Gool” hem bu dijital dergi ile hem televizyon programı ile kilit bir role soyunuyor kanımca. Federasyon ve kulüpler arasında bir iletişim köprüsü kurmakta önemli bir misyonu olacağı aşikâr. Bilinmezi bilinir kılmaya, konuşulmayanı konuşmaya çalışacak bu alanda... Yolu açık olsun! Amacımız; kurşunlar çıksın, sevda yollarına kavuşsun kadın futbolu…
Nettie Honeyball